Bugün varolan durum ne olursa olsun, dünya üzerinde erkeklerin egemenliginin hiç de "vazgeçilmez" sayilmadigi bir dönemin yasandigina iliskin yadsinamaz kanitlar yüz yili askin bir süredir önümüzde duruyor. Arkeoloji ve antropolojinin yirminci yüzyilda edindigi bilgilerle iyice aydinlanan "sematik" anaerkil toplum döneminden söz etmiyoruz. Insan uygarliginin bu gezegen üzerinde biçimlendigi ilk ve bilinmez dönemdeki kadin figürlerinin çarpici ve silinmez izleri, daha baska, daha yogun bir "kadin agirligi"nin altini çiziyor. O denli çok ama ne yazik ki o denli muglak veriler var ki elimizde, binlerce yil öncesinde bu denli güçlü izler birakan bir "feminen varlik" nasil olup da semavi dinlerin egemenligiyle birlikte (ve sistematik çabalarla) unutturulmaya çalisilmis, çözemiyoruz. Bilinen ilk uygarlik izlerine rastladigimiz Yakin Dogu'nun hemen her yerinde, baska isimlerle ama süphe götürmez biçimde ayni kisilikle son derece güçlü, çekici ve bilge bir kadin çikiyor karsimiza. O, bütün inanç sistemlerinin esinlendigi eski Mezopotamya, Anadolu, Misir ve Hint metinlerinde izine rastlanan, belki de "yitik uygarlik" ve "yitik bilgi"nin anahtari durumundaki bir kadin figürü: Inanna. Eski Sümer metinlerinde Inanna, 5000 yil öncesinin insanlari üzerindeki sarsilmaz etkisiyle çikiyor karsimiza. Verimliligin, cazibenin, güzelligin oldugu kadar; savasin, gücün ve bilgeligin de simgesi. Sümer kadinlari (ki Samuel Noah Kramer'in çevirdigi metinlerden anladigimiza göre bugünün kadininin sahip oldugu haklardan fazlasini ellerinde bulunduruyorlarmis) yalinizca dualarini degil sevgilerini ve bagliliklarini da sunmuslar hep Inanna'ya. Baslari sikistiginda, ondan yardim istemisler; mutluyken onun serefine içmisler. Yalnizca kadinlar degil, erkekler de Inanna'ya çok büyük saygi göstermis. Bildiklerinin çogunu, ondan (ve büyük tanri Enki'den) ögrenmisler. Ama, hata yaptiklarinda da onun serrinden korkmuslar. Bütün sevecenligine ragmen Inanna, yeri geldiginde yanlislari cezalandirmakta da tereddüt etmiyormus çünkü. Bölük pörçük Mezopotamya çivi yazisi tabletlerin Babil dönemine ait olanlarinda Inanna, bu sefer Istar adiyla çikiyor karsimiza. Ama onunla ilgili aktarilan bilgilerde ve ona yapilan göndermelerde degisen bir sey yok. Inanna, Sümer metinlerindeki "hükmedici" grubun, yani Anunnaki'lerin, Enki ile birlikte insanlara en yakin olani ve en sevecen davranani. Bu sevecenlik, erkekler söz konusu oldugunda "çapkinlik" görünümüne de bürünebiliyor, çünkü Inanna bu yönüyle de ünlü. Begendiginde ve arzuladiginda, ölümlülerle de iliskiye girebiliyor, ask yasiyabiliyor. Ara ara, cinsel cazibesini amcasi Enki ve Büyük Tanri Anu'ya karsi da kullandigina iliskin anlatilar var tabletlerde. Babil'de, Istar adiyla sözü edilenlerde de degisen bir sey yok. Anadolu'ya geldigimizde, iki büyük gelenekle karsilasiyoruz: Bunlardan birincisi, Hitit ya da Hatti bilgi birikimi. Bu yüzyilin basina dek yalnizca Tevrat'ta sözü edilen hayali bir toplum oldugu düsünülürdü Hititlerin. Misir'la olan iliskilerini açiga çikaran Kades Antlasmasi metni bile arkeologlara "güçlü ve büyük" bir Hitit Devleti'nin varolmus olabilecegini düsündürmemisti. Ama Hattusas'ta yapilan yogun çalismalar sonucunda (bunlarin bir bölümünde ne yazik ki bilinçsizce teknikler kullanilmis ve arkeolojik buluntulara zarar verilmistir) efsanevi Hititler binlerce yilin bulutlari arasindan siyrilip beliriverdiler. Bir süre sonra da yazilari çözüldügünde, Hint-Avrupa kökenli olduklari ortaya çikti ve bilgi birikimleri masaya yatirildi. Epey yol alinmis olmasina karsin bu ilginç insanlarin çikis noktalari ve uzak geçmislerine iliskin verilerimiz hala çok eksik. Ama onlarin kültünde de yine 12'lik bir panteon ve yine güçlü bir kadin tanriça var. Bütün özellikleriyle, Inanna ve Istar'la örtüsen; asagi yukari benzeri "mit"lerde ayni biçimde sözü edilen bir tanriça bu. Bir diger Anadolu kültü, net olarak kökeni bilinememekle birlikte Frigya ve Galat buluntularinda ortaya çikan ve yine Mezopotamya panteonuyla, anlatilarla baglantili oldugu süphe götürmeyen farkli isme sahip bir güçlü kadina yönlendiriyor bizi: Kybele. Anadolu'ya 4000 yil önce gelip yerlestikleri varsayilan ve Hititlerden sonra Orta Anadolu'da etkinlesen Galatlar, bilinen Kelt kollarindan biri. Göç yollari ve çikis noktalari çok net olarak bilinememekle birlikte, Anadolu'da saglam bir inanç/kültür birikimi olusturduklarina tanik oluyoruz. Onlarin "Güçlü ve Güzel Hanim"i Kybele ise, bildiginiz üzere Inanna/Istar mitinin bire bir aynisi denebilir. Yine I.Ö 3000'lere ama bu kez Eski Misir'a dönüyoruz. Bilindigi gibi, I.Ö 2. binyilin ortalarindan itibaren Misir yildiz dininde ve bilgeliginde, güçlerinin bir bölümünden feragat etmis izlenimi veren ve yetkesini esi Osiris'le birlikte kullanan bir tanriçaya, Isis'e rastlariz. Asagi yukari bu "panteon dengesi" Misir'da "Hiksoslar Devri" olarak bilinen isgalin kirilmasindan sonra belirginlesir, yani I.Ö 1700 dolaylarinda. Bu dönemde Thebes prensleri yönetimi ellerine geçirmis; Heliopolis, Giza ve Dendera kültleri revizyona ugramistir. Isis, son derece güçlü ve etkin bir figür olmasina karsin bu dönem Misir panteonundaki görünümüyle Mezopotamya ve Anadolu'nun Inanna/Istar/Kybele kültlerindeki güçlü, pervasiz, çapkin ama sevecen ve yardimsever kadin figürüne çok fazla benzemez. Deyis yerindeyse, onda Inanna'nin "serseri cazibesi" yoktur; daha çok "durmus oturmus bir Misir hanimefendisi" gibidir. Burada bir farklilasma mi söz konusu acaba, yoksa isin altinda baska bir is mi var? Sorunun yaniti, bir baska Misir feminen figüründe çikiyor ortaya. Üstelik bu, bilinen en eski tanriça neredeyse. Izlerine Sina yarimadasinin hanedanlar öncesi kültlerinde, eski Baalbek buluntularinda ve Misir'in en eski yerlesim yerlerindeki ayrintilarda rastlaniyor. Bu kadin, tanriça Hathor. Misir'in soru isaretleriyle dolu geçmisinde en çarpici göürünümlerden biri olarak rastlasiyoruz Hathor'la. Askin, güzelligin, sarabin ve cinselligin simgesi olarak beliriyor. Ama ayni zamanda, Yukari Misir'in kimbilir hangi uzak geçmise ait en eski kentlerinden Dendera'nin da "Yüce Hanim"i o. Üstelik, ask ve sarabin simgesi oldugu kadar, savasin ve gücün de simgesi. Yetki ve forsundan asla vazgeçmiyor, yeri geldiginde Ra'ya bile baskaldiriyor - hatta, tipki Inanna'da gördügümüz gibi, cinsel cazibesini Ra'nin üzerinde kullanmaktan çekinmedigini ortaya koyan hikayeler var Misir mitlerinde. Birçok belgeye göre, "Ra'nin gözü" olarak adlandiriliyor. Yani, ülkenin bütünü üzerinde dolasiyor ve güvenligi sagliyor, Ra'nin yardimciligini yapiyor. Tipki, Mezopotamya'yi millerce gökyüzünde dolasarak kateden ve Enlil ile Enki'nin temsilciligini üstlenen Inanna/Istar gibi. Ne var ki, I.Ö 1600'lerden sonra Hathor'un ve ona ait izlerin bir biçimde silinmeye ya da "asimile edilmeye" çalisildigina tanik oluyoruz Misir'da. Isis figürü baskin çikiyor, Hathor geri plana atiliyor. Bir tek istisnasi var bunun, o da Misir'in söz konusu dönemindeki tek kadin firavun olan güçlü ve güzel Hatsepsut. Bu ilginç ve karizmatik kadin, Hathor kültüne sahip çikmaya çalisiyor yönetimi süresince. Elimizde, ilginç ve epey gizemli bir dügüm var: Bütün Eski Yakin Dogu kaynaklarinda belirgin biçimde vurgulanan güçlü bir kadin figürünün, asagi yukari I.Ö 1500'lerden itibaren "yokedilmeye" çalisildigini görüyoruz. Inanna, Istar, Kybele ya da Hathor, simgelerini Venüs'te buluyorlar ilginç bir biçimde ve bu simge, onlarin bilinen bazi niteliklerinin eklektik biçimde toparlanmasiyla, Batililarin uygarligin merkezi gibi görme egiliminde olduklari Eski Yunan'a tasiniyor. Bilinen Antik Çag bilgeliginin, bilgi erozyonuna ugramasindan sonra yeniden dogrulmaya çalistigi yer olan Eski Yunan'da, bilinen kültler ithal edilmekle birlikte, yeni bir panteon düzenlemesine gidiliyor denebilir. Burada, erkek egemen toplumda kadinlara tanriça bile olsalar verilebilecek payenin ancak "güzellik ve ask" ya da "bereket ve verimlilik" oldugu gerçegiyle karsilasiyoruz. Venüs yildizi, Afrodit'i simgeliyor Eski Yunan'da. Yani, çapkin güzellik ve ask tanriçasini. Ama Yunanlilarin Afrodit'inde, Inanna'nin, Istar'in ya da Hathor'un karizmasindan iz yok. Inanna ile ilgili birikimlerin parçalandigini, kopuk izlerin bazilarinin farkli tanriçalara serpistirildigini görüyoruz. Sözgelimi, onun savasçi yönünü Athena aliyor. Bununla birlikte, Afrodit ile ilgili yunan anlatilarinda ilginçlikler de yok degil: Sözgelimi, onun çok sonradan Kibris üzerinden Olimpos'a gelmis bir "Eski dünya" tanriçasi oldugundan ve Zeus'un onun panteona almazlik edemediginden söz ediliyor. Ama, I.Ö 1000 dolaylarinda artik bizim sihirli tanriçamizin bilinçli bir biçimde silinmeye çalisildigi dikkatli gözlerden kaçmiyor. Bundan sonrasi, "bilgi kaybi" sürecinin en trajik ve en sevimsiz dönemleri. Semavi dinlerin devlet yapilari içinde örgütlenerek bilinen dünyaya egemen olmalarindan sonra artik kadin figürleri ancak "figüran" olabiliyor yeni inanç sistemlerinde. Onlara "Annelik" yakistiriliyor (Meryem Ana) ya da dogru yola dönen fahise olabiliyorlar (Maria Magdelena.) Ama ilginçtir, her ne kadar "tektanrili" dense de, semavi dinlerin içinde "panteon ruhu"nun bütünüyle yok edilemedigini görüyoruz - Trinity (hiristiyanliktaki Baba - Ogul - Kutsal Ruh üçlemesi) ya da "Melekler" bunun göstergeleri. Ortaçag, yani antik Dünya bilgeligine iliskin nerdeyse bütün bilgilerin din adamlarinca sistemli biçimde yokedilip silinmeye çalisildigi dönem, bilgi birikiminin büyük bir direnisinin de tanigi. Ne var ki bu, son derece trajik bir direnis. Eski bilgelik bir kisim druid (Ortaçag Avrupa'sinda Kelt ve Cermen kökenli pagan rahip) gruplarinca yasatilmaya çalisilirken, kadin bilgeliginin ve Inanna/Istar/Hathor gelenegi ve birikiminin de kadin paganlarca saklanmaya, nesilden nesile aktarilmaya çalisildigina tanik oluyoruz. Yazik ki sayilari zaten çok az olan bu "bilgi saklayici"lar, yine din adamlarinin sistemli örgütlenmeleri sonucu olusan engizisyon elinde iskence edilip öldürülüyorlar birer birer. Elimizdeki "cadi masallari" bu bilge ve yürekli kadinlarin bilgiye sahip çikip yasatma çabalarindan ibaret. Sonuçta, bunca çileye karsin bugün etkinligini ve çekiciligini yitirmemis bir "kadin kültü" yeniden dogrulmaya çalisiyor. Andigimiz ana çizginin disinda, Hint kültüründe Tara, Asur ülkesinde Astarte, Çin'de Kwan Yin ve daha nice "Inanna varyanti" yalnizca bir rastlanti ya da "siradan bir mit" olabilir mi? Modern arastirmacilar, iz sürüyorlar inatla. Inanna/Istar/Hathor kültü, efsanevi yitik kita Atlantis'ten tasinan bir mit miydi, yoksa Sitchin'in iddia ettigi gibi onbinlerce yil önce dünyaya egemen olan Anunnakiler panteonundaki bir kadin kahramani mi vurguluyordu, bilemiyoruz simdilik. Ama çember gittikçe daraliyor. En azindan, sunu söyleyebiliriz: Inanna, bu dünyanin inkar edilemeyecek gerçeklerinden biri. Amazon hikayelerinden cadi efsanelerine; koruyucu kadin perilerden bastan çikarici disi cinlere dek binlerce mit bile üstü örtülemeyecek bir "varligin" isaretçisi
Inanna'dan Hathor'a yitik uygarliklarin gizemli tanriça figürleri
Bugün varolan durum ne olursa olsun, dünya üzerinde erkeklerin egemenliginin hiç de "vazgeçilmez" sayilmadigi bir dönemin yasandigina iliskin yadsinamaz kanitlar yüz yili askin bir süredir önümüzde duruyor. Arkeoloji ve antropolojinin yirminci yüzyilda edindigi bilgilerle iyice aydinlanan "sematik" anaerkil toplum döneminden söz etmiyoruz. Insan uygarliginin bu gezegen üzerinde biçimlendigi ilk ve bilinmez dönemdeki kadin figürlerinin çarpici ve silinmez izleri, daha baska, daha yogun bir "kadin agirligi"nin altini çiziyor. O denli çok ama ne yazik ki o denli muglak veriler var ki elimizde, binlerce yil öncesinde bu denli güçlü izler birakan bir "feminen varlik" nasil olup da semavi dinlerin egemenligiyle birlikte (ve sistematik çabalarla) unutturulmaya çalisilmis, çözemiyoruz.
Bilinen ilk uygarlik izlerine rastladigimiz Yakin Dogu'nun hemen her yerinde, baska isimlerle ama süphe götürmez biçimde ayni kisilikle son derece güçlü, çekici ve bilge bir kadin çikiyor karsimiza. O, bütün inanç sistemlerinin esinlendigi eski Mezopotamya, Anadolu, Misir ve Hint metinlerinde izine rastlanan, belki de "yitik uygarlik" ve "yitik bilgi"nin anahtari durumundaki bir kadin figürü: Inanna.
Eski Sümer metinlerinde Inanna, 5000 yil öncesinin insanlari üzerindeki sarsilmaz etkisiyle çikiyor karsimiza. Verimliligin, cazibenin, güzelligin oldugu kadar; savasin, gücün ve bilgeligin de simgesi. Sümer kadinlari (ki Samuel Noah Kramer'in çevirdigi metinlerden anladigimiza göre bugünün kadininin sahip oldugu haklardan fazlasini ellerinde bulunduruyorlarmis) yalinizca dualarini degil sevgilerini ve bagliliklarini da sunmuslar hep Inanna'ya. Baslari sikistiginda, ondan yardim istemisler; mutluyken onun serefine içmisler. Yalnizca kadinlar degil, erkekler de Inanna'ya çok büyük saygi göstermis. Bildiklerinin çogunu, ondan (ve büyük tanri Enki'den) ögrenmisler. Ama, hata yaptiklarinda da onun serrinden korkmuslar. Bütün sevecenligine ragmen Inanna, yeri geldiginde yanlislari cezalandirmakta da tereddüt etmiyormus çünkü.
Bölük pörçük Mezopotamya çivi yazisi tabletlerin Babil dönemine ait olanlarinda Inanna, bu sefer Istar adiyla çikiyor karsimiza. Ama onunla ilgili aktarilan bilgilerde ve ona yapilan göndermelerde degisen bir sey yok. Inanna, Sümer metinlerindeki "hükmedici" grubun, yani Anunnaki'lerin, Enki ile birlikte insanlara en yakin olani ve en sevecen davranani. Bu sevecenlik, erkekler söz konusu oldugunda "çapkinlik" görünümüne de bürünebiliyor, çünkü Inanna bu yönüyle de ünlü. Begendiginde ve arzuladiginda, ölümlülerle de iliskiye girebiliyor, ask yasiyabiliyor. Ara ara, cinsel cazibesini amcasi Enki ve Büyük Tanri Anu'ya karsi da kullandigina iliskin anlatilar var tabletlerde. Babil'de, Istar adiyla sözü edilenlerde de degisen bir sey yok.
Anadolu'ya geldigimizde, iki büyük gelenekle karsilasiyoruz: Bunlardan birincisi, Hitit ya da Hatti bilgi birikimi. Bu yüzyilin basina dek yalnizca Tevrat'ta sözü edilen hayali bir toplum oldugu düsünülürdü Hititlerin. Misir'la olan iliskilerini açiga çikaran Kades Antlasmasi metni bile arkeologlara "güçlü ve büyük" bir Hitit Devleti'nin varolmus olabilecegini düsündürmemisti. Ama Hattusas'ta yapilan yogun çalismalar sonucunda (bunlarin bir bölümünde ne yazik ki bilinçsizce teknikler kullanilmis ve arkeolojik buluntulara zarar verilmistir) efsanevi Hititler binlerce yilin bulutlari arasindan siyrilip beliriverdiler. Bir süre sonra da yazilari çözüldügünde, Hint-Avrupa kökenli olduklari ortaya çikti ve bilgi birikimleri masaya yatirildi. Epey yol alinmis olmasina karsin bu ilginç insanlarin çikis noktalari ve uzak geçmislerine iliskin verilerimiz hala çok eksik. Ama onlarin kültünde de yine 12'lik bir panteon ve yine güçlü bir kadin tanriça var. Bütün özellikleriyle, Inanna ve Istar'la örtüsen; asagi yukari benzeri "mit"lerde ayni biçimde sözü edilen bir tanriça bu.
Bir diger Anadolu kültü, net olarak kökeni bilinememekle birlikte Frigya ve Galat buluntularinda ortaya çikan ve yine Mezopotamya panteonuyla, anlatilarla baglantili oldugu süphe götürmeyen farkli isme sahip bir güçlü kadina yönlendiriyor bizi: Kybele. Anadolu'ya 4000 yil önce gelip yerlestikleri varsayilan ve Hititlerden sonra Orta Anadolu'da etkinlesen Galatlar, bilinen Kelt kollarindan biri. Göç yollari ve çikis noktalari çok net olarak bilinememekle birlikte, Anadolu'da saglam bir inanç/kültür birikimi olusturduklarina tanik oluyoruz. Onlarin "Güçlü ve Güzel Hanim"i Kybele ise, bildiginiz üzere Inanna/Istar mitinin bire bir aynisi denebilir.
Yine I.Ö 3000'lere ama bu kez Eski Misir'a dönüyoruz. Bilindigi gibi, I.Ö 2. binyilin ortalarindan itibaren Misir yildiz dininde ve bilgeliginde, güçlerinin bir bölümünden feragat etmis izlenimi veren ve yetkesini esi Osiris'le birlikte kullanan bir tanriçaya, Isis'e rastlariz. Asagi yukari bu "panteon dengesi" Misir'da "Hiksoslar Devri" olarak bilinen isgalin kirilmasindan sonra belirginlesir, yani I.Ö 1700 dolaylarinda. Bu dönemde Thebes prensleri yönetimi ellerine geçirmis; Heliopolis, Giza ve Dendera kültleri revizyona ugramistir. Isis, son derece güçlü ve etkin bir figür olmasina karsin bu dönem Misir panteonundaki görünümüyle Mezopotamya ve Anadolu'nun Inanna/Istar/Kybele kültlerindeki güçlü, pervasiz, çapkin ama sevecen ve yardimsever kadin figürüne çok fazla benzemez. Deyis yerindeyse, onda Inanna'nin "serseri cazibesi" yoktur; daha çok "durmus oturmus bir Misir hanimefendisi" gibidir. Burada bir farklilasma mi söz konusu acaba, yoksa isin altinda baska bir is mi var?
Sorunun yaniti, bir baska Misir feminen figüründe çikiyor ortaya. Üstelik bu, bilinen en eski tanriça neredeyse. Izlerine Sina yarimadasinin hanedanlar öncesi kültlerinde, eski Baalbek buluntularinda ve Misir'in en eski yerlesim yerlerindeki ayrintilarda rastlaniyor. Bu kadin, tanriça Hathor.
Misir'in soru isaretleriyle dolu geçmisinde en çarpici göürünümlerden biri olarak rastlasiyoruz Hathor'la. Askin, güzelligin, sarabin ve cinselligin simgesi olarak beliriyor. Ama ayni zamanda, Yukari Misir'in kimbilir hangi uzak geçmise ait en eski kentlerinden Dendera'nin da "Yüce Hanim"i o. Üstelik, ask ve sarabin simgesi oldugu kadar, savasin ve gücün de simgesi. Yetki ve forsundan asla vazgeçmiyor, yeri geldiginde Ra'ya bile baskaldiriyor - hatta, tipki Inanna'da gördügümüz gibi, cinsel cazibesini Ra'nin üzerinde kullanmaktan çekinmedigini ortaya koyan hikayeler var Misir mitlerinde. Birçok belgeye göre, "Ra'nin gözü" olarak adlandiriliyor. Yani, ülkenin bütünü üzerinde dolasiyor ve güvenligi sagliyor, Ra'nin yardimciligini yapiyor. Tipki, Mezopotamya'yi millerce gökyüzünde dolasarak kateden ve Enlil ile Enki'nin temsilciligini üstlenen Inanna/Istar gibi. Ne var ki, I.Ö 1600'lerden sonra Hathor'un ve ona ait izlerin bir biçimde silinmeye ya da "asimile edilmeye" çalisildigina tanik oluyoruz Misir'da. Isis figürü baskin çikiyor, Hathor geri plana atiliyor. Bir tek istisnasi var bunun, o da Misir'in söz konusu dönemindeki tek kadin firavun olan güçlü ve güzel Hatsepsut. Bu ilginç ve karizmatik kadin, Hathor kültüne sahip çikmaya çalisiyor yönetimi süresince.
Elimizde, ilginç ve epey gizemli bir dügüm var: Bütün Eski Yakin Dogu kaynaklarinda belirgin biçimde vurgulanan güçlü bir kadin figürünün, asagi yukari I.Ö 1500'lerden itibaren "yokedilmeye" çalisildigini görüyoruz. Inanna, Istar, Kybele ya da Hathor, simgelerini Venüs'te buluyorlar ilginç bir biçimde ve bu simge, onlarin bilinen bazi niteliklerinin eklektik biçimde toparlanmasiyla, Batililarin uygarligin merkezi gibi görme egiliminde olduklari Eski Yunan'a tasiniyor. Bilinen Antik Çag bilgeliginin, bilgi erozyonuna ugramasindan sonra yeniden dogrulmaya çalistigi yer olan Eski Yunan'da, bilinen kültler ithal edilmekle birlikte, yeni bir panteon düzenlemesine gidiliyor denebilir. Burada, erkek egemen toplumda kadinlara tanriça bile olsalar verilebilecek payenin ancak "güzellik ve ask" ya da "bereket ve verimlilik" oldugu gerçegiyle karsilasiyoruz. Venüs yildizi, Afrodit'i simgeliyor Eski Yunan'da. Yani, çapkin güzellik ve ask tanriçasini. Ama Yunanlilarin Afrodit'inde, Inanna'nin, Istar'in ya da Hathor'un karizmasindan iz yok. Inanna ile ilgili birikimlerin parçalandigini, kopuk izlerin bazilarinin farkli tanriçalara serpistirildigini görüyoruz. Sözgelimi, onun savasçi yönünü Athena aliyor. Bununla birlikte, Afrodit ile ilgili yunan anlatilarinda ilginçlikler de yok degil: Sözgelimi, onun çok sonradan Kibris üzerinden Olimpos'a gelmis bir "Eski dünya" tanriçasi oldugundan ve Zeus'un onun panteona almazlik edemediginden söz ediliyor. Ama, I.Ö 1000 dolaylarinda artik bizim sihirli tanriçamizin bilinçli bir biçimde silinmeye çalisildigi dikkatli gözlerden kaçmiyor.
Bundan sonrasi, "bilgi kaybi" sürecinin en trajik ve en sevimsiz dönemleri. Semavi dinlerin devlet yapilari içinde örgütlenerek bilinen dünyaya egemen olmalarindan sonra artik kadin figürleri ancak "figüran" olabiliyor yeni inanç sistemlerinde. Onlara "Annelik" yakistiriliyor (Meryem Ana) ya da dogru yola dönen fahise olabiliyorlar (Maria Magdelena.) Ama ilginçtir, her ne kadar "tektanrili" dense de, semavi dinlerin içinde "panteon ruhu"nun bütünüyle yok edilemedigini görüyoruz - Trinity (hiristiyanliktaki Baba - Ogul - Kutsal Ruh üçlemesi) ya da "Melekler" bunun göstergeleri.
Ortaçag, yani antik Dünya bilgeligine iliskin nerdeyse bütün bilgilerin din adamlarinca sistemli biçimde yokedilip silinmeye çalisildigi dönem, bilgi birikiminin büyük bir direnisinin de tanigi. Ne var ki bu, son derece trajik bir direnis. Eski bilgelik bir kisim druid (Ortaçag Avrupa'sinda Kelt ve Cermen kökenli pagan rahip) gruplarinca yasatilmaya çalisilirken, kadin bilgeliginin ve Inanna/Istar/Hathor gelenegi ve birikiminin de kadin paganlarca saklanmaya, nesilden nesile aktarilmaya çalisildigina tanik oluyoruz. Yazik ki sayilari zaten çok az olan bu "bilgi saklayici"lar, yine din adamlarinin sistemli örgütlenmeleri sonucu olusan engizisyon elinde iskence edilip öldürülüyorlar birer birer. Elimizdeki "cadi masallari" bu bilge ve yürekli kadinlarin bilgiye sahip çikip yasatma çabalarindan ibaret.
Sonuçta, bunca çileye karsin bugün etkinligini ve çekiciligini yitirmemis bir "kadin kültü" yeniden dogrulmaya çalisiyor. Andigimiz ana çizginin disinda, Hint kültüründe Tara, Asur ülkesinde Astarte, Çin'de Kwan Yin ve daha nice "Inanna varyanti" yalnizca bir rastlanti ya da "siradan bir mit" olabilir mi? Modern arastirmacilar, iz sürüyorlar inatla. Inanna/Istar/Hathor kültü, efsanevi yitik kita Atlantis'ten tasinan bir mit miydi, yoksa Sitchin'in iddia ettigi gibi onbinlerce yil önce dünyaya egemen olan Anunnakiler panteonundaki bir kadin kahramani mi vurguluyordu, bilemiyoruz simdilik. Ama çember gittikçe daraliyor. En azindan, sunu söyleyebiliriz: Inanna, bu dünyanin inkar edilemeyecek gerçeklerinden biri. Amazon hikayelerinden cadi efsanelerine; koruyucu kadin perilerden bastan çikarici disi cinlere dek binlerce mit bile üstü örtülemeyecek bir "varligin" isaretçisi