Related discussions

nills Discussion started by nills 14 years ago

Işımalar ve Akımlar

           Dünya kristal dokusunun yarattığı manyetik alanlardan yayılan manyetik ışımayı algılama ya da okuma işlemine Radyestezi denmektedir. Radı→Işınım (Yunanca), Estesie→Duyarlılık(Latince), Radiation→enerjinin ışık demeti halinde yayılması.

           Radyestezi, cisimlerin neşrettikleri Radyasyon dalgalarını algılamak suretiyle, bir takım olayları ya da madenleri teşhis etmek, görünmeyenin sezgilenmesi ilmidir. Genel anlamda iki şekilde tanımlanır: 1-Dünyanın sinir sisteminin (elektrik ve manyetik güçlerini), kişinin sinir sistemini etkilemesi. 2-Atomlardaki proton ve elektronların pozitif ve negatif elektrik güçlerinin, atom etrafında oluşturduğu elektrik kuvvet çizgilerinin bazı ışınlarla birleşerek duygulara çarpması.

           1912 yılında Paris’te bir konferansta, Mösyö L.Favre, bilinen 10 radyasyon dalgasını saymıştı: 1-Çekim ve itim gücü dalgaları. 2-Isı dalgaları. 3-Statik ve dinamik elektrik dalgaları. 4-Sinir akımı dalgaları. 5-Fosforesan ve floresan ışık dalgaları. 6-Kızıll altı (enfraruj) dalgaları. 7-Morötesi (ultraviyole) dalgaları. 8-Potasyumun beta cisimciklerinin bireysel dalgaları. 9-Potasyumun beta cisimcikleri kullanılarak yapılan ışıma. 10-Fotoğraf negatifini etkileyen (Kirlian’ın yararlandığı) fotojenik radyo dalgaları.

           Bilim adamları, evrende var olan her şeyin bir enerji kümesi olduğu ve her şeyin ışımakta yani bir çeşit radyo dalgaları yayınladığı düşüncesi, geçmişte insanların Animatizm=Canlıcılık ve Animizm=Her canlının da ruh taşıdığı inançlarının ispatını aramaya yöneltmiştir. Bu ise giderek her olayın, her düşüncenin, her olgunun bir hareket sistemine sahip olduğu ve kendine özgü ışımaları olduğunu da ortaya koyuyordu. Söz gelimi bir ses veya korkunun da radyoaktivitesi yani ışıması vardı.

           John Mıtcell, dünya enerji merkezlerinden şöyle söz etmiştir: “… O zamanın düşünürlerine göre, dünya da bir canlı yaratıktı. Onun da gövdesi tüm canlılar gibi bir sinir sistemiyle kaplıydı. Sinirler bir manyetik alana bağlıydı. Dünyanın sinir merkezleri, Çin tedavisindeki akupunktur iğnelerinin battığı noktalar gibiydi. Bunları korumak, kutsallaştırmak için üstlerine kutsal tapınaklar yapılır, kozmik bir düzen içindeki mikrokozm’lar gibi düzenle yerleştirilirlerdi.”

           Bu tanım, bizi ışımalara ve bunları algılamalara götürmektedir. Kristal dokular arasındaki frekans farkını yakalamak Radyestezi; sinir merkezinin yayınladığı ışımayı kişinin sinir merkezinin algılaması da Manyetizmayı oluşturmaktadır.

           Çinliler; evlerini, ibadethanelerini ve kutsal yerlerini yer altı ışımasına göre yaparlardı. Tüm eski mabetler, doğu ve batı uygarlıkların da olsun yerin pozitif ve negatif ışımasına göre yerleştirmişlerdir. Hatta kentlerin yerleşmeleri gözden geçirilirse, belli enerji odaklarına göre sıralandıklarını izlemek mümkündür.

           Yeraltı mağaraları, nehirleri, maden yatakları ışıma yapmaktadırlar. Ayrıca kozmik ışınların toprak tarafından emilmesi,, geçirilmesi veya zapt edilmesi yanında yansıtılması da farklı ışımaları meydana getirecektir. Yaz-Kış arasındaki ısı farkları da bu kristal dokuda farklı enerjilere transfer olmaktadır.

           Günümüzde yapılan binaların şekillerinden, odaların tefrişine, duvarların boyanmasına kadar radyestezi kullanımdadır. Doğu öğretilerindeki Feng-Şui, buna örnektir. Ferah gösterilen odalar renk dalgalarından, biçimsiz mekanlar şekil dalgalarından yararlanılarak güzelleştirilmektedir. Ameliyathanelerin yeşile boyanması ve hatta operatörlerin yeşil giysileri, canlılık ve hücre üremesine yardımcı olan yeşil rengin ışıması doğrultusundadır.

           Dr.Hartmann’a göre enlem ve boylamlardan oluşan dünya koordinatları 2.00 x 2.50 m.lik Matriks Ağı’na kadar inceltilmiştir. 21 cm. kalınlığındaki bu enerji bandlarının kesişme noktalarına düğüm denmektedir ve kritik noktalardır. Sağlığı etkiler ve hatta hasta ederler.

           Günümüzde adeta bir modaya dönüşen, uzak-doğu Feng-Şui (Fong-Şuvey) metodu da, bu yasaları kullanan bir radyestezi yöntemidir. Ortamda renk, biçim ve düzen dalgalarının içinde yaşayanları pozitif etkilemesi, hayat enerjisinin serbestçe akışına da izin vermesi amaçlanmaktadır.

           Çince’de “Rüzgar ve Su” anlamına gelen Feng-Şui’nin kökü, Konfüçyüslük ve Taoculuk’a dek dayanmakta ve Çin’de üç bin yıldan fazla bir zamandır uygulanmaktadır. Feng-Şui’nin ilk uygulayıcıları, evler ve köylerin nereye ve nasıl kurulması gerektiğini belirliyorlardı. Başarılı bir şehir, Chi (Çi) diye adlandırılan yaşamsal enerjinin uyumlu ve insan hayatını destekleyici bir şekilde aktığı bir yerdi.

           Feng-Şui uygulayıcıları, arazi ile bağlantıya geçtikleri ve Çi özelliklerini hissettikleri sırada sezgilerinin kendilerine söylediklerine çok dikkat ederlerdi. Her sesi dinler, toprağı tadar, çevreyi keşfe çıkar, arazinin sınırlarını inceler, rüzgarın ve suyun bıraktığı izleri gözlemler ve gelecekten işaretlere bakardı. Hem fiziksel özellik ve şart orayı çevreleyen Çi’nin kalitesi ile ilgiliydi. Hayvan kemikleri, ölü ağaçlar ve keskin çıkıntılar veya suların yıprattığı kayalar kötü işaretler sayılırken; güçlü ağaçlar, kıvrılarak akan sular ve hayat dolu hayvanlar orada yaşamak isteyen insanlar için iyi kader, sağlık ve mutluluk demekti.

           Türklerin de buna benzer yöntemler kullandığı, özellikle günümüze kadar gelen ve o dönemde kent dışında kalan hastanelerin ilk modelleri olan şifahanelerin veya tımarhanelerin kuruluşlarında (Cerrahpaşa, Haseki, Gurebâ hastaneleri) görülmektedir. Arazinin çeşitli yerlerine asılan taze kesilmiş hayvan ciğerlerinden en geç çürüyeninin yerinde senatoryumlar, provantoryumlar (Heybeli ve Büyükada) kurmuşlardır.

           Aqui Kızılderililerinin bilgi yöntemlerini öğrenmeye giden Carlos Castaneda’ya yerli-büyücü Don Juan, evinin önündeki sundurmada “yerini” saptamasını ister.  “… her yere oturmanın doğru olmadığını, sundurmanın altındaki bu sahanlıkta benzersiz tek bir noktanın varlığını, en iyi duruma o noktada kavuşacağımı anlattı. Benim görevim o noktayı bütün öbür yerlerden ayırt etmekti. Yapmam gereken iş orada varolan bütün noktaları duyumsayıp, doğru yeri bulmaktı.

           Bir süre sonra çevremdeki karanlık değişti. Bakışlarımı tam önümdeki noktada yoğunlaştırdığımda, görüş alanımın çevresindeki alan pasparlak ve benzeşik bir yeşilimtrak sarı renge büründü. Şaşırıp kalmıştım… Birden döşemenin ortalarında bir yerde değişik bir renklenme gördüm. Sağ yanımda gene görüş alanımın çevresindeki yeşilimtrak sarılık bu kez kopkoyu ama parlak bir morluğa dönüşmüştü. Dikkatle bakmayı sürdürdükçe de renk öyle kalıyordu.

           Tüm çevremde gördüğüm bu likör yeşili gitgide sağımda bir noktada koyu bir bakır pası yeşiline dönüştü. Bir süre öyle kaldı, sonra birden daha öncekinden bambaşka bir renge çevrildi ve öyle kaldı.

           Bulguladığım bu iki nokta dışında başka noktalar olup olmadığını, varsa onları nasıl bulabileceğimi sordum. O da dünyadaki çoğu yerin bu iki noktaya benzediğini, onları belirlemede en doğru yöntemin bunların çıkardığı renkleri incelemek olduğunu söyledi.”

           Burada dikkat edilmesi gereken, radyestezi’nin yani ışımaya duyarlığın telepatiden farklı olmasıdır. Radyestezi’ye→Telestezi’de denir ki, bu konu 6.duyular (Duru-duyular) içinde yedi çeşit 6.duyudan biridir. 7.duyu olan sezgiler ise zihin teması ile iletişim sağladığı için farklıdır. Dolayısıyla Radyestezi, bedenin bir bütün olarak algıladığı duyulardan biri olarak düşünülmelidir.

           Üstelik her bedende, her organ komşu organın radyasyonlarıyla farklı bir ışıma yayar. Her hücre bitişik hücre ile birlikte farklı ışır. Bireyin ışıması ile aileyi oluşturan iki kişinin veya aralarına bir çocuk katıldıktan sonra 3 kişinin, hatta evde ebeveyn varsa 4-5 kişinin oluşturduğu bütünlüğün ışıması farklıdır. Bir apartmanın, mahallenin, köyün, şehrin, ülkenin ve tüm varlıklarıyla dünyanın ışımasına kadar uzanır. Daha da ilerisinde Güneş sistemi, Galaksi, Galaksiler ve evrenin ışıması yer almaktadır. Öte yandan kavramsal, toplumsal, tarihsel ve her tür bilimsel, sanatsal olgular da ortak titreşimlerini ve kimliklerini zincirleme olarak sürdüreceklerdir.

Selma Mine, Dünya ve Evrenimiz.