Related discussions

nills Discussion started by nills 14 years ago

Fizik evrende yaşıyor gibi görünsek de gerçekte fizik ötesi evrende yaşamaktayız. Bütün yanlışlarımız bunu bir türlü anlamıyor olmamızdan kaynaklanıyor.  Bu gerçeği anlamadıkça ruhsal yolda yürümek, kendini bilmek, huzur, mutluluk, sağlık, güçlülük mümkün değildir. Bu gerçek anlaşılmadıkça yeryüzündeki savaşlar, ıstıraplar, haksızlıklar, açlık sona ermez.

Pek çok kişi bu ifade ettiklerimizi kabul ettiğini söyleyebilir. Ne var ki bu anlamış olmaktan kaynaklanan bir kabul değildir. Çünkü beş duyumuzun fizik dünyayı  algılamasına dayalı olarak ortaya çıkmış yaşam kurallarını  sürdürerek, fizik ötesi bir evren üzerine boş konuşmalar, boş fikir yürütmeler yapıyoruz. Söylediklerimize kendimiz de inanıyoruz. Ama yaşamımızda hiçbir şey değişmiyor. Ne daha sağlıklı ne daha mutlu oluyoruz.

Fizik dünyamızda kurallar beş  duyumuzla yapılanmış olan şuurumuza göre işler. İfade etmedikçe veya eyleme geçirmedikçe düşüncelerimizden sorumlu olmayız. Çünkü düşünceler gözle görülmüyor. Belli olmadığı takdirde istediğimiz kadar yalan söyleyebiliriz. Hatta pek çok yalanı sosyalleşme, nezaket, işin gereği gibi mazeretler altında meşrulaştırıyoruz. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bu açıdan dünya ahlakı asgari ahlaktır. Bir kısım yasalarla bu asgari ahlak, daha da daraltılmıştır. Bir kamu görevlisinin iş bittikten sonra aldığı paranın rüşvet değil, bahşiş olduğu, dolayısıyla eylemin onursuzluk olsa da suç teşkil etmeyeceği karara bağlanmıştır. İşte dünyadaki bu anlayış bizi düşünce ve niyetlerimiz konusunda özensizliğe götürüyor. Düşünce ve niyet konusunda arınıp yükselemiyoruz.

Fizik ötesi evren ise bir enerjiler okyanusudur. O okyanusta varlığını sürdürebilmek enerji boyutundaki kurallarla uyumlu, enerji boyutundaki bir ahlakla, düşünce ve niyetlerin arınmış olduğu yüksek bir zihinle mümkündür.

Gerçek varlığımızın, gerçekten bulunduğu yer enerji boyutu olduğu için, dünyada düşünce ve eylemlerimizle çiğnediğimiz enerji boyutu kuralları, enerji boyutu ahlakı  önce ruhsal planda bizi yaralıyor. Sonra bu yaralanmanın sonuçlarını  bedenimiz ve psikolojimiz üzerinde hastalık, güçsüzlük mutsuzluk olarak yaşıyoruz. Ruhsal bedendeki kanamanın dünya elbisesi bedene sızması, onu lekelemesi, kirletmesi gibi…

Bilgiler, dünyadayken de içinde varolduğumuz fizik ötesi enerji okyanusunun kimi yerde yükselen, kimi yerde alçalan bir yapıda olduğunu, çok sayıda etkileşimin sonucu devamlı  dalgalandığını bildiriyor. Yüksek titreşimin adını, ruhsal bilgiler, sevgi olarak açıklıyor. Düşük titreşimin ne olacağını  tahmin edebiliriz.

Burada bütün mesele bizim bu denizin neresinde olduğumuz. Bu noktada kendi içimize dönüp bakmamız gerekiyor. İç âlemimiz dediğimiz o yerde neler olup bitiyor? Orada hangi titreşimler var? İşte o iç âlemimiz enerji okyanusundaki yerimizi belirliyor.

Yaratılışta hiçbir şey başıboş, rastgele değildir. Neden/sonuç yasası herşeye hâkimdir. Dünyadaki konumumuz ne olursa olsun, biz kendi eserimiz olan iç  âlemimizin bize tayin ettiği yerdeyiz. Bunu çok iyi anlamalıyız. Hangi düşünce ve eylemlerimizin bize neleri yaşattığının farkındalığı  içine girmek zorundayız.

         Bu farkındalık gayreti, çalışması gerçek düşünce faaliyetidir ve özümüzle irtibata geçmektir. Cevap mutlaka verilecektir. Bizi sevgiye yükseltecek olan, bu cevapların duyulması ve farkındalığın artmasıdır.  Farkındalık iki yönlüdür. Ne yaptım, hangi ruhsal yasaya karşı geldim? Sevgiye yükselmek bedava bir iş değildir. Çünkü o sevgi bizim bir duygumuz değildir. Sevgi bizim Bütünle, Gerçekle olan göbek bağımızdır. Niyet ve eylemlerimizle her an harekete geçirdiğimiz titreşim yasalarını, yani ruhsal yasaları tanıyıp, anlayıp kabul etmekle, yaşamımızı buna göre düzenlemekle gerçeğe ve sevgiye ilk adımımızı atmış olacağız.